Uğurtaşı köyündeki Türklerin yaşamlarına ait Osmanlıca belgeler, 1500'lü yıllara aittir. İlhan Öztürk’ün bulduğu Osmanlıca bir belgede Oltu Kalesi muhafızının İstavri’den Yakup Bey’in oğlu Mir olduğu görülmektedir. 1560 yılında Mir’in ölümü üzerine onun tımar hakkı iki büyük oğlu Mehmed ve Süleyman’a verilmiştir. ( Ek-37 ) Yine 1707 tarihli Osmanlıca bir belgede Uğurtaşı köyünden İsmail (Büyük Meclis Katibi)’e Uğurtaşı ve çevre köyleri ile Kürtün ile Görele’nin vergilerinin toplanması imtiyazının verildiği anlaşılmaktadır. Osmanlıda kâtipler topladığı/toplanan vergileri Siyakatla (Kriptografi) kayda geçerlerdi. Ek-36’da göreceğiniz Osmanlıca belge kenarındaki yazılar Siyakat ile yazılmıştır. Belgede adı geçen İsmail efendinin (doğumu 1600’ler) Mahmut Karakullukçu’nun (doğumu 1720’ler) babası veya dedesi olduğunu tahmin etmekteyim. Hükmettiği coğrafya düşünüldüğünde Torul ve Görele’de bulunan Karakullukçu’ların da akrabalarımız olduğu anlaşılmaktadır. Türklerin bu tarihten önce burada yaşadığı bilinse de (Uzlar, 1000’li yıllar) yazılı Osmanlıca bir belgeye ulaşılamamıştır.
Yrd. Doç. Dr. Kemal Saylan’ın yapmış olduğu çalışmalarda 1643 yılında İstavri’de iki kişinin Ehl-i örf olarak atandığı görülmektedir. (Ek-3). Ehl-i örfler Osmanlı Devleti’nde yönetim ve askerlik görevini yerine getiren zümrelere denirdi. Ehl-i örf, ehl-i seyf ve ümera sınıfının Divan-ı Hümâyûn’daki temsilcileri vezir-i azam ve vezirlerdi. Divan dışında beylerbeyi, sancakbeyi, kapıkulu askerleri ve tımarlı sipahiler bu gurubun içindeydiler.
Bildiğiniz üzere bölgemizde madencilik oldukça yoğun olarak yapılmaktaydı. Köylerimizde yaşayanlar ya bu madenlerde çalışır ya da bu madenlerin tahkimatında kullanılmak üzere tomruk kesilmesi (tedariki) işinde çalışırlardı. Yine Yrd. Doç. Dr. Kemal Saylan’ın yapmış olduğu çalışmalarda 1643 yılında İstavri’de 6 Müslüman ve 32 Hristiyan tomrukçu bulunduğu görülmektedir. (Ek-4).
Bu sürece ait bir başka belge ise hicri 8 Muharrem 1225 (12 Şubat 1810) tarihli Osmanlı fermanıdır. (Ek-5). Bu Ferman ile İstavri halkından biri veya birileri Osmanlı padişahı II. Mahmud’a başvurarak Acısu-Kolat-Uğurtaşı üzerindeki derbentin derbentçiliğini talep etmiştir. Padişahımız II. Mahmud da uygun görerek başvuranları derbentçi olarak atamıştır. Kısaca derbent teşkilatından bahsetmek isterim. Derbent teşkilatı, Anadolu ve Rumeli’nin dağlık bölgelerindeki geçit ve kervan yollarını korumak ve yolcuların güvenliğini sağlamakla görevli teşkilattır. Teşkilat, Osmanlı Devleti’nde 14. yüzyılın sonlarında kurulmaya başlandı. Kaza bünyesinde askeri statüye sahip olan derbentçiler ve köprücüler vardı. Derbentçiler, dağlık geçitleri korurlar ve geçenlerin selametini sağlarlardı. Önemli ticaret ve askeri kavşak noktaları ile dağların geçit verdiği yerler derbent mahalleleriydi. Gümüşhane stratejik açıdan olduğu kadar madenlerden dolayı iktisadi ehemmiyete de sahip olduğundan, derbentçiler istihdam edildi. Gümüşhane’nin dağlık yapısı göz önüne alındığında önemli geçit noktalarındaki köyler, debendçi olarak görevlendirildi. Maden yollarının güvenliği onlara aitti. Derbent tesisleri, etrafı duvarla çevrili küçük bir kale olup, yanında han, cami, mektep ve dükkânlar bulunmaktaydı. Böylece derbent yakınında köy veya küçük bir kasaba teşekkül ederdi. Derbentler daha çok yolların kavşak noktalarına ve merkezi öneme sahip yerlere yapılırdı. Bundan dolayı, derbentçi olarak yazılan köy halkı, yaptıkları hizmete göre bazı vergilerden veya hepsinden muaf tutulurdu. Derbentler bölgenin ve yolun emniyetinin sağlanması yönünden mühim birer tesis olmakla birlikte, ıssız yerlerin iskâna açık hale getirilmesi için de kullanılmıştır. Yine bu fermanla bölgedeki madenlerin kullanım hakkı da köy ahalisine verilmiştir. Fermanda geçen yer isimleri cumhuriyet sonrası gerçekleşen yeniden yapılanma çalışmaları sırasında köy sınırlarının tespitinde delil olarak da kullanılmıştır. (Ek-5, Ek-6)
Uğurtaşı köyüyle ilgili olarak yapmış olduğum çalışmalar sırasında Trabzon-Akçaabat-Mayer (Fındıklı) köyüne 1800 yıllarının başında yerleşmiş bulunan Öztürk ailesinden İlhan Öztürk’le tanıştım. İlhan Öztürk’ün elinde bulunan, dedesi Ruşen Zeki Öztürk’e ait notlara göre, İstavri’ye yerleştiği bilinen en eski Karakullukçu, Mahmut Efendi’dir (1720-1780/1800). Daha sonra çevirisini yaptırdığım 1835 nüfus sayım sonuçları ile bu durumu ben de teyit ettim. İlhan Bey’in Mayer’deki en eski dedesi Feyzullah Efendi’dir (1770-1850). İlhan Bey’e göre Feyzullah Efendi İstavri’den Mahmut Karakullukçu’nun oğlu olan İsmail Karakullukçu’nun (1750-1840) en büyük oğludur. Ben bu durumu 1835 yılında yapılan İstavri nüfus sayım sonuçlarından tespit edemedim. Çünkü o zamanki kayıtlar kütük esasına göre değil, ikamet esasına göre yapılmaktaydı ve Feyzullah Efendi de o sırada Mayer’de yaşamaktaydı. İlhan beyler Mayer’de bulunan nüfus sayım sonuçları ile bu durumu tespit ettiler mi bilemiyorum. Feyzullah Efendi bazı hususi sebeplerden dolayı çocukları Mahmut, Ahmet ve Cemile’yi de yanına alarak İstavri'den ayrılıp Mayer’e yerleşmiş ve lakabını da Öztürk olarak değiştirmiştir. (Ek-27). Ama benim çalışmalarımdan öğrendiğim kadarı ile Feyzullah Efendi’nin diğer çocukları Hasan (d. 1790) ve torunları Süleyman (d. 1829), Mustafa (d. 1833), Yusuf (d. 1835) ile Süleyman (d. 1800) ve torunları Osman (d. 1830), Hüseyin (d. 1834) ile beraber İstavri’de kalmıştır. Bu kayıtlar, 1835 nüfus sayım sonuçlarından görülebilir.
Yine aynı notlarda Karakullukçuların Orta Asya’dan çıkıp Anadolu üzerinden İstanbul’a geldiklerinden bahsetmektedir. İstanbul’a yerleştikleri tarih belirtilmese de 1600-1700’lü yıllarda İstanbul’dan İstavri’ye gelmiş olabilecekleri yazmaktadır. Eski Danıştay başkanlarından Hüseyin Karakullukçu da 1800’lü yılların başında Gümüşhane’den ayrılarak Giresun’un Görele kasabası Kıyılı köyüne yerleştiklerini belirtmiştir. Benim üniversiteden tanıdığım Soner Karakullukçu ve ağabeyi eski Datça belediye başkanlarından Mehmet Erol Karakullukçu da Gümüşhane’den ayrılarak Görele’nin Kıyılı köyüne yerleşenlerdendir. Hüseyin ve Erol Karakullukçular akrabadır. Biraz daha araştırılabilse belki bizimle olabilecek akrabalık bağları da kurulabilecektir. Osmanlı nüfus sayımları başlangıçta ikametgâh/yerleşim esaslı yapıldığı için kişilerin birbiri ile olan akrabalık ilişkilerinin anlaşılması bu nüfus sayımlarının incelenmesi ile çok zordur. 1900’lü yıllardan itibaren yapılan nüfus sayımları ise kütük esasına göre yapıldığı için anlaşılması daha kolaydır. Bu arada yeri gelmişken İstanbul’da tanıştığım Prof. Dr. Engin Sezer hocamdan da bahsetmek isterim. Hocamla yaptığım konuşmada, o da anne tarafından Karakullukçu olduğunu ve Gümüşhane’den Sivas’a geldiklerini ifade etmiştir. Bu göçlerin nedenlerini ileriki sayfalarda detaylıca bahsedeceğim. Bu konularda yaptığım tüm sohbetlerde biz Karakullukçuların Orta Asya’dan çıkarak Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya giriş yaptığımız konusunda bir duyum, bir alıntı kısaca bir mutabakat olduğu anlaşılmaktadır.
İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Yıldırım da (Azeri kökenli) Orhan Karakullukçu’ya halen Azerbaycan-Bakü’de ve Karabağ’da Karakullukçu sülalesine mensup ailelerin bulunduğunu ifade etmiştir.
Uğurtaşı (İstavri) köyü geçmişinde çoğunluğu Türkler ve Rumlar olmak üzere Ermenilerle beraber uzun yıllardır yaşanılan, Doğu Karadeniz’de bir yerleşim birimidir. Bu yaşam birlikteliğini dedemden bazı örnekler vererek anlatmak isterim. 5 Şubat 1895 tarihli Rumca bir belgede muhtemelen camide yapılan tartışmalı bir toplantı sonrasında dedem Hüsnü Karakullukçu’nun muhtarlığa (Birlik başkanlığına) seçildiği anlaşılmaktadır (Ek-7). 1839 Tanzimat Fermanı sonrası Rumlara da seçme ve seçilme hakkı verilmişti. Rum nüfusun yoğunluğu sebebi ile 1847’den 1923’teki mübadeleye kadar çoğunlukla Rumlar muhtarlığa seçilmiştir. Yine Rumca bir belgenin çevirisinde Hüsnü Karakullukçu’nun 1913 tarihinde ikinci kere muhtarlığa (Birlik başkanlığına) seçildiği görülmektedir. (Ek-15). Osmanlıca bir belgede (Ek-9) Hüsnü Karakullukçu’nun cumhuriyetin ilanı ile Uğurtaşı köyünün ilk muhtarı olduğu yazmaktadır. Dedem Hüsnü Karakullukçu’nun 1925 tarihinde aldığı hizmet cetvelinden hem muallim olduğu hem de Mescitli’deki (Beşkilise) liseden 1886 tarihinde, 10 üzerinden 10 ile mezun olduğu anlaşılmaktadır. (Ek-8).