Her ne kadar bir yayla köyü kimliği taşısa da, Uğurtaşı köyünde arazi yetersizliği köyün kuruluşundan itibaren belirleyici bir unsur olmuştur. Özellikle yaz aylarında hayvancılığın sürdürülebilirliği için köyün üst kotlarında bulunan düzlük alanlar tercih edilmiştir. Bu durum, bölgedeki yerleşimlerin tarihsel olarak tarım ve hayvancılığı birlikte yürütme zorunluluğunun bir yansımasıdır. Köy arazilerinin buğday, arpa ve çavdar ekimine tahsis edilmesi, Osmanlı döneminde Anadolu’nun kırsal ekonomisinde hâkim olan tahıl üretim modeline paralellik göstermektedir. Ayrıca köy içi arazilerin kışlık ot ihtiyacı için ayrılarak hayvan girişine kapatılması, tarım ve hayvancılığın mevsimsel döngülere dayalı geleneksel üretim biçiminin sürekliliğini ortaya koymaktadır. Çalışmanın devamında, tarihsel süreçte kullanımda olduklarını tespit ettiğim ve köyün üst kotlarında konumlanan yaylalar ayrıntılı biçimde incelenecektir.
Kolat Boğazı Yaylası
Köy sınırları içerisindeki en uzak yaylalardan biri olan Kolat Boğazı, yalnızca hayvancılık faaliyetleri için değil, aynı zamanda tarihsel süreçte stratejik bir geçiş noktası olarak da önem arz etmiştir. Osmanlı döneminde, özellikle 18. yüzyılın sonları ile 19. yüzyılın başlarında bu yaylada derbentçiler için bir kale ve yolcular için bir hanın bulunduğu belgelenmektedir. Dolayısıyla Kolat Boğazı, hem güvenlik ve ulaşım hem de ekonomik faaliyetler açısından kritik bir merkez işlevi görmüş; aynı zamanda küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık için elverişli bir alan olarak kullanılmıştır.
Eski Yayla (Kuru Yayla)
Uğurtaşı mevkiinde yer alan bu yayla, özellikle kelif olarak adlandırılan taş yapılardan oluşan yıkıntılar nedeniyle dikkat çekicidir. Arkeolojik izlenim veren bu yapılar, bölgede kalabalık bir nüfusun varlığına işaret etmektedir. Ev olarak kullanılan keliflerin yanında hayvanların barındırıldığı çevirmeler de bulunmaktadır. Tarihsel kaynaklar, yaylanın hem Rum hem de Türk toplulukları tarafından kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bazı belgelerde, 60’tan fazla ailenin yaz aylarını bu yaylada geçirdiği bilgisi yer almaktadır. Bu durum, yaylanın etnik ve kültürel çeşitliliğe sahip bir ortak yaşam alanı olduğuna işaret etmektedir.
Çeşmeli (Kroboğar/Kriopuar) Yaylası
Su kaynakları ve otlak bakımından oldukça zengin olan bu yaylada çok sayıda yıkık kelif ve hayvan çevirmeleri bulunmaktadır. Bu durum, yaylanın tarih boyunca özellikle hayvancılık faaliyetleri için tercih edilen bir alan olduğunu göstermektedir.
Öküzyatağı (Sıçan Boğarı)
Kulat’ın eteklerinde yer alan bu bölge, günümüzde yaylacıların oturduğu alanla örtüşmektedir. Dolayısıyla tarihsel süreklilik açısından önemli bir mekân olarak değerlendirilebilir.
Aşağıköy’ün Yaylası
Monomatlı’nın üst kotlarında yer alan bu yayla, günümüzde de sınırlı ölçüde kullanılmaya devam etmektedir. Özellikle mevcut yapıların korunmuş olması, burayı tarihsel dokusunu nispeten muhafaza eden ender yaylalardan biri haline getirmiştir. Görsel belgeler, yaylanın geçmişten bugüne mekânsal sürekliliğini ortaya koymaktadır.
Hasaratka Yaylası
Kulat’ın altında, Ligozina yönünde bulunan en büyük yaylalardan biridir. Adının, Yeşildere köyünden gelen Haseralıların burayı yaylak olarak kullanmalarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Coğrafi konumu itibarıyla stratejik bir noktada yer alan bu yayla, İspele’den geçen büyük derenin ana kaynağını barındırmaktadır. Bu özelliğiyle yalnızca hayvancılık açısından değil, su kaynaklarının kontrolü bakımından da tarihsel önem taşımaktadır.
Cadağalar
Geçmişte bu bölge, yayla özelliğinden ziyade mera olarak kullanılmaktaydı. Rivayetlere göre Ziya Karakullukçu’nun (Osman oğlu) yaptırdığı çeşmeye kadar olan alan, yaklaşık 45 yevmiye karşılığında biçilirdi. Bu durum, bölgedeki otlakların ekonomik değerini ve dönemin tarımsal üretim biçimlerini göstermektedir. Çeşmenin altındaki derede yarısı toprağa gömülü halde bulunan büyük bir çam kökü, bölgenin eski doğal dokusuna işaret eden kalıntılardan biridir.
Uzlu’nun Yaylası
Kavelağ’ın (Yıldız Dağı) arkasında yer alan Uzlu Yaylası, tarihsel süreçte mevsimlik yaylacılık faaliyetlerinin yürütüldüğü alanlardan biridir. Günümüzde de yaylacı Seferoğlu ailesi tarafından ilkbahar aylarında belirli bir süre kullanılmaktadır. Yaylaya adını veren Uzlar, tarihsel kaynaklarda bir Türk boyu olarak geçmekte olup, Oğuzlar ait bir topluluk olarak bilinmektedir. Bu bağlamda yaylanın yalnızca coğrafi değil, aynı zamanda etno-kültürel bir geçmişe sahip olduğu anlaşılmaktadır.